Ana Sayfa Rehberlik Yazıları REHBERLİK ANLAYIŞINDAKİ GELİŞMELER – Rehberlik Türleri

REHBERLİK ANLAYIŞINDAKİ GELİŞMELER – Rehberlik Türleri

121
0

REHBERLİK ANLAYIŞINDAKİ GELİŞMELER

 Rehberlik, 20. yüzyılın başlarında ABD’de ortaya çıkmış ve en çok bu ülkede gelişme göstermiştir. Avrupa ülkelerinde bu alanda ileri düzeyde bir gelişme görülmemektedir. Ülkemizde ise, özelikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, ABD’den etkilenerek rehberlikten söz edilmeye başlanmıştır.

 ABD’de geleneksel kültürün aktarılmasını amaçlayan eğitim programları, 20. yüzyılın başlarında hızla gelişen endüstrinin beklentilerine karşılık veremez duruma düşünce, çeşitli kuruluşlar, bireyleri bu yeni iş ve meslek yaşamının koşullarına hazırlamaya giriştirler. Bu yöndeki çalışmalar gelişerek birçok rehberlik modellerinin doğmasına yol açtı. Önce meslek rehberliği, sonra eğitsel rehberlik, daha sonra kişisel rehberlik ve psikolojik danışma gelişti.

 ABD’de Geliştirilen Rehberlik Modelleri

 Mesleksel Yardım Süreci Olarak Rehberlik
 1895 yılında George Merrill (Corc Meril), öğrencilere iş dünyasını tanıtmayı ve iş bulmalarına yardımcı olmayı amaçlayan bir çalışma başlatır. Bu çalışmayı, 1898-1907 yılları arasında, Jesse Davis (Ces Deyvis), meslek danışmanlığı biçiminde sürdürür ve 1907’de, Detroit’te okullarda, amacı, öğrencilerin kişilik gelişmelerine yardım etmek ve öğrencilere mesleksel bilgi vermek olan bir rehberlik programı uygulamaya koyar. 1908 yılında ise, Boston’da Frank Parsons, iş arayan niteliksiz göçmenlerin, kısa bir eğitimden geçirilerek endüstri bölgelerinde işe yerleşmelerine yardımcı olmayı amaçlayan bir meslek bürosu kurar. Eğitimci Parsons, bireylerin yeteneklerini, ilgilerini, kişilik özelliklerini ölçerek güçlü ve zayıf yönlerini ortaya çıkarmaya çalışıyor, değişik işlerin gerektirdiği nitelikleri belirli yor ve bu işlerin bireye sağladığı olanakları saptıyor, iş arayanlara bu konuda kitap, kitapçık incelemelerini, iş yerlerini gezmelerini ve çalışanlarla görüşmelerini tavsiye ediyordu. Bu rehberlik, bireyin işe girmeden önce, hangi işe uygun olduğunun yordanması niteliğindeydi. Parsons’un bu yaklaşımı, yalnızca meslek rehberliğine yönelik olduğu için sınırlı bir rehberlik yaklaşımı idi.
 Eğitimle Kaynaştırılmış Bir Süreç Olarak Rehberlik
 Kişiye, bir işe yerleşme yaşına gelince yardım etmenin “gecikmiş bir yardım”  olduğu düşünülerek, bu yardımın okul sıralarında, iş ve meslek yaşamının tanıtılması biçiminde yapılmasının daha uygun olacağı görüşü ağır basarak rehberlikle eğitimin kaynaştırılması yoluna gidildi. Bu çalışmalar sonucu okul programlarına grup rehberliği saatlerinin  konması, rehberliğin gelişmesine ve yayılmasına katkı sağlamıştır.

 Klinik Yaklaşım Süreci Olarak Rehberlik
 ABD’de Minnesota Üniversitesi’nde geliştirilen klinik yaklaşımda önce, bireyin ayrıntılı olarak incelenmesi; sonra da istediği kararları vermesine yardım edilmesi gerektiği ileri sürüldü. Bu yaklaşımda, sorunun güçlük derecesinin belirlenmesi, en önemli aşama sayılıyordu. Doğru tanı konduktan sonra, sorunu giderecek önerilerin belirlenmesinin kolaylaşacağı düşünülüyordu.
 Bu model, tanı için test, envanter gibi dışsal teknikleri de kullandığından, birçok ölçme aracının geliştirilmesine yardımcı oldu. Ölçme araçlarının ve kişisel dosya sisteminin geliştirilmesine yol açması, klinik yaklaşımın, rehberlik ve psikolojik danışmaya yaptığı katkılar olarak değerlendirilmektedir.

 Gelişimsel Yaklaşım Olarak Rehberlik
 Rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerinde 1950’lere değin egemen olan bireyleri dışsal ölçme araçlarıyla tanıma ve çevre olanakları hakkında bilgilendirme anlayışı, 1950’den sonra kişinin kendini ve çevresini nasıl algıladığının değerlendirilmesi ile yer değiştirdi ve “kişiyi tanıma” amacının yerini de “kişinin kendini tanıması” amacı aldı.
 Bu görüşe göre, rehberlik ve psikolojik danışmadan yararlanan kişi, kendini ve çevresini doğru ve gerçekçi bir biçimde algılama ve gizilgüçlerini geliştirme olanağı elde ederek kendi kişisel değerleriyle toplumun beklentileri arasında bir denge kurabilecektir. Anlaşılacağı üzere gelişimsel yaklaşımda, kişinin kendini yönetebilen, kendisine uygun hedefler seçip, bu hedeflere ulaşmayı başaran bir kişi durumuna gelmesi amaçlanmaktadır
 Karar Vermeye Yardım Süreci Olarak Rehberlik
 Rehberliği, “karar vermeye yardım süreci” olarak algılayanlara göre kişi, karar vermede güçlük çektiği zaman, rehberliğe gereksinme duyacaktır. Bu nedenle kişiye, karar verme teknikleri bir ders gibi öğretilmelidir. Yerinde ve doğru karar verebilmek için, kişinin önce seçenekleri algılayabilmesi; sonra da kendi gereksinmeleri ile seçenekler arasındaki ilişkiyi kurabilmesi gereklidir. Karar vermede, seçmede temel belirleyici, toplumsal olanaklar ve kültürel değerler olduğu için, rehberlikte başta gelen iş, bu olanak ve değerlerin incelenmesidir. Karar verme ve seçme yapmada kişiye yardımı ön plânda tutan bu yaklaşımda, rehberliğin sürekli bir süreç olduğu göz ardı edilmiştir.
 Eğitim Hizmetlerinin Bir Parçası Olarak Rehberlik
 Bir rehberlik modeli olarak ülkemizde de benimsenmiş olan, rehberliği, “eğitim hizmetlerinin bir parçası” olarak kabul eden yaklaşımda amaç, öğrencilerin öğretimden, en üst düzeyde yararlanmalarını sağlayacak koşulları hazırlamaktır.
 Bu anlayışın egemen olduğu bir okulda, öğrencilerin ruh sağlıklarını koruyucu ve geliştirici önlemlere ağırlık verilmektedir. Öğrencilerin yerinde ve doğru kararlar verebilme ve kişisel plânlar yapabilme güçleri geliştirilmeye çalışılmaktadır. Okuldaki tüm görevliler rehberlik hizmetlerinden sorumludur.
 Bu modelde, psikolojik danışma hizmetleri, rehberliğin ayrılmaz bir parçası olarak görülmemektedir. Bu nedenle okulda uzman danışmanların bulunmaması, önemli bir eksiklik sayılmamaktadır. Onun için, rehberlik hizmetlerinde ağırlık, “bilgi verme”ye ve “grup rehberliği”ne kaydırılmıştır. Rehberliğe, öğretim hizmetleri türünden bir etkinlik olarak bakıldığı için, bu hizmetlerin, öğretmen ve yöneticilerce yürütülebileceğine inanılmaktadır.
 Varsa, danışmanların (rehberlik uzmanlarının) görevi, rehberlik politikasının saptanmasında, hizmetlerin plânlanmasında, yürütülmesinde ve eşgüdümün sağlanmasında, öğretmen ve yöneticilere yardımcı olmaktır. Bu kişilerin yapacağı bir diğer hizmet de anne babalara, çocuk gelişimi ve eğitimi konularında danışmanlık yapmaktır.
 Bu görüşün eğitime katkıları:
 1- Rehberlik ilkeleri, öğretim etkinliklerine daha kolay yansıtılabilmektedir. Grup rehberliği, öğretim etkinliklerinin bir parçası durumuna getirilebilmektedir. Başta öğretmenler olmak üzere, okulun tüm görevlileri, rehberlik hizmetlerine etkin olarak katılmaktadır.
 2- Öğrenci formlarını doldurma, öğrencilere ilişkin bilgileri kişisel dosyalara yazma sorumluluğu, öğretmenlerin, öğrencilerini daha yakından tanımalarını sağlamaktadır. Öğretmen, öğrencileriyle ilgili olarak topladığı bilgi ve bulguları, eğitim ve öğretimi etkili kılmada kullanma olanağı elde etmektedir.
 3- Öğretmenler, öğrencilerini uzun süre gözleme fırsatına sahip oldukları için, öğrencilerin güçlüklerini daha kolay görebilmekte ve ortadan kaldırabilmektedirler. Öğrenciler bu uygulamada, güvendikleri öğretmenlerden yardım isteyebilmektedirler.
 4- Çok sayıda rehberlik uzmanına gerek duyurmayan bu yaklaşım, öteki bazı yaklaşımlara göre daha ekonomiktir. Ülkemiz millî eğitiminde bu modelin benimsenmesinin nedenlerinden biri de daha ekonomik oluşudur.
 Bu görüşün sınırlılıkları:
 Eğitime olan yararlarına karşılık, rehberliği, eğitim hizmetlerinin ayrılmaz bir parçası olarak kabul eden bu yaklaşım, özünde şu sınırlılıkları, olumsuzlukları taşımaktadır:
 1- Öğretmenler, özel bir biçimde yetiştirilmemiş oldukları bir alanda hizmet vermek zorunda bırakılmaktadırlar. Yetişim eksikliğinin de etkisiyle her öğretmen, kendine göre bir rehberlik uygulamasına girişebilmekte; bu ise, rehberlik hizmetlerinin bütününü zedelemektedir.
 2- Öğretmenlerin zamanlarının azlığı ve yetişimlerinin elverişsizliği nedeniyle, başta psikolojik danışma olmak üzere, kimi hizmetler savsaklanmakta ya da üstünkörü yapılmakta, çalışmalar biçimsellikten öte gidememekte, öğretmenlerce bir angarya olarak algılanmaktadır.
 Öğrencilere ilişkin olarak toplanan bilgi ve uygulama sonuçlarının yazımı, öğretmenlerin çok zamanını almaktadır Bu ise, öğretim ve rehberlik hizmetlerinden birinin ya da her ikisinin aksamasına yol açmaktadır. Ayrıca, öğrencilerle ilgili bilgiler çok elden toplandığı için, öğrenci toplu dosyası oluşturmak ve rehberliği bir süreç olarak gerçekleştirmek zorlaşmaktadır.
 3- Rehberlikte birincil görevin öğretmene yüklenmesi, danışmana, öğretmene yardımcı olma görevinin verilmiş olması ve danışmanın hizmet alanının fazla yayılması, uzmanlık düzeyinde hizmet olanağını ortadan kaldırmaktadır.

 Bir Psikolojik Yardım Hizmeti Olarak Rehberlik
 Rehberliği, eğitim hizmetlerinin ayrılmaz bir parçası olarak kabul eden yaklaşıma karşılık, bu yaklaşım, rehberliği, “psikolojik yardım hizmetlerinin bir parçası” olarak görmektedir. Bu yaklaşıma göre rehberliğin amacı, “bireyin kendini ve çevresini tanımasına, sorunlarının kaynağını görebilmesine, içsel çatışmalarını çözerek, doğru ve yerinde kararlar vermesine yardım etmektir:”  Amacından da anlaşılacağı gibi, bu anlayıştı okul danışmanlarının temel işlevi psikolojik danışmadır.
 Öğrencilerinin çoğunun psikolojik danışmaya gereksinmesi vardır. Dışsal tekniklerle kendine ve çevre olanaklarına ilişkin bilgiler edinmesi, öğrencinin, yerinde ve doğru kararlar vermesine yetmemektedir. Önemli olan kişinin kendisine ve çevresine ilişkin bilgileri nasıl algıladığıdır. Bunun anlaşılması ise, psikolojik danışmayı gerektirmektedir.
 Rehberlik, eğitimin ayrılmaz bir parçası olmakla birlikte, kendine özgü özellikleri olan bir hizmet alanıdır. Bu nedenle, rehberlik hizmetleri, bu alanda uzmanlaşmış olan kimselerce yürütülmelidir. Rehberlik uzmanlarının etkinlikleri, tüm rehberlik ve öğretim alanlarına yayılmalıdır. Ancak, fazla yayılma, danışman’ın etkililiğini azaltacağından, bilgi verme, duruma alıştırma, bazı tekniklerin uygulanması gibi hizmetler ve uygulamalar, öğretmenlerin sorumluluğuna bırakılmalıdır.

 Bu görüşün eğitime katkıları:
 1- Rehberlik, uzmanlık düzeyinde yürütüleceğinden, hizmetin niteliği yükselecektir. Bu yaklaşımda, rehberlik örgütü içinde rol ve işlevleri belirgin olduğu için danışmanlar, rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerini aksatmadan yürüteceklerdir. Öğrenciler de yeterli kişilerden yardım alma olanağını elde edeceklerdir.
 2- Danışmanlar, zamanlarını ve güçlerini verimli bir biçimde rehberlik ve psikolojik danışma alanında kullanabileceklerdir. Çünkü bu yaklaşımda rehberlik ve psikolojik danışma, öğretimin ayrılmaz bir parçası; ama, sınırları belli bir hizmet alanı olarak algılanmaktadır.
 3- Öğrencilere ilişkin bilgi ve bulgular, bu yaklaşımda, düzenli olarak toplanmakta ve öğrenci toplu dosyaları daha kolay geliştirilebilmektedir.

 Bu yaklaşımın sınırlılıkları:
 1- İlgililerle gereken eşgüdüm (koordinasyon) kurulmazsa, rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri, bir ya da birkaç uzmanın uğraştığı bir iş durumuna düşecektir. Öğretmen ve yöneticiler, rehberlik ve psikolojik danışma sorumluluğunu, yalnızca bu görevlilerin işi gibi göreceklerdir. Ne yazık ki okullarımızdaki genel anlayış ve görünüm budur.
 Sonuçta, rehberlik hizmetleri bürosunun çalışmalarından çok az kişinin haberi olacaktır ve bu çalışmalardan çok az kişi yararlanacaktır. Giderek, rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri, eğitimin ayrılmaz bir parçası olmaktan çıkacak; okul görevlilerinin tümünün sorumluluk paylaştığı ve politikasının belirlenmesinde katıldığı bir hizmet olma özelliğini yitirecek; salt uzmanların söz sahibi oldukları bir sorumluluk durumuna gelebilecektir.
 2- Bir başka sınırlılık, psikolojik danışma hizmetinin fazla önem kazanması sonucu, bilgi verme hizmetinin gölgelenme olasılığıdır. Ancak bu olasılık, bugün için  okullarımızda geçerli değildir.
 3- Üçüncü bir sınırlılığı da uzmanlık düzeyinde eğitilmiş görevlilerle sürdürülen rehberlik ve psikolojik danışmanın, çok zaman ve para gerektirmesi oluşturmaktadır.
 Sonuç olarak; bu seminerin amacı, okul yöneticileri ve öğretmenlere, rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerinin eğitim öğretimin ayrılmaz bir parçası olduğunu kavratmak, ülkemiz koşullarında bugünkü örgütlenme biçimiyle rehberlik uzmanı ve psikolojik danışmanın, okulda bu işleri düzenleyiciliği, koordine ediciliği yanında psikolojik danışmanlığını da sürdürebilmesi için bu oluşuma kendi üzerlerine düşen sorumlulukları itibariyle okul yöneticilerini ve öğretmenleri bilgilendirmek ve bilinçlendirmektir.  Çünkü, ülkemiz koşullarında, rehberlik hizmetleri ancak bu biçimde ve  bu anlayışla yürütüle

bilir.

Source link

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz