Ana Sayfa Birlikte Yaşama ve Kardeşlik Birlikte Yaşama ve Kardeşlik – Dostluk, Kardeşlik ve Arkadaşlık

Birlikte Yaşama ve Kardeşlik – Dostluk, Kardeşlik ve Arkadaşlık

726
1

Dostluk, Kardeşlik ve Arkadaşlık

 

Amaç: Öğrencilerin dost ve arkadaşlık kavramlarını özümsemelerini sağlamak. Arkadaşlıklarının ve dostluklarının kıymetini bilmelerini sağlamak.

 

Süreç: Okuma parçası okunur ve aşağıdaki sorular öğrencilere sorulur. Soruları cevaplamak isteyenlere sırayla söz hakkı verilerek etkileşim başlatılır. Soru cevap kısmı bittikten sonra örnekler sınıfa okunur. Örneklerin değerlendirmesi karşılıklı etkileşimle yapılır.  Arkadaşlıkta altın kurallar öğrencilerle tartışılır. Son olarak sonuç paragrafı öğrencilerle paylaşılır.

 

  • Kaç tane arkadaşınız var?
  • Kaç tane dostunuz var?
  • Dostları olmayan insanların hali ne olur?
  • Dostluklar kurulabilmesi için neler yapılmalı?
  • Dinimiz arkadaşlık ve dostluk hakkında neler söylüyor?
  • “Bir elin nesi var iki elin sesi var” atasözü size neyi çağrıştırıyor?

 

Etkinlikler:

  • Hayırhahın anlamı öğrencilere anlatılarak, öğrenciler arasında hayırhah seçilebilir.
  • Hiç aramadığı eski arkadaşlarından birilerini arayıp ya da ziyaret edilmesi sağlanabilir.

 

 

Okuma Parçası: Dostları Olmalı İnsanın

Dostları olmalı insanın, aynen gemilerin limanları gibi zaman zaman uğradığın, yükünü boşalttığın, dalgalar dininceye kadar beklediğin koynunda. Sonra açık denizlere uğurlamalı seni, geri döneceğin günü bekleme umuduyla, bazen rüzgara o açmalı yelkenini, yanağına konan bir öpücüğün coşkusuyla halatlarını çözmeli, seni çok ama çok özlemeli.

 

Dostları olmalı insanın, ermiş, bilge, hayatı ezbere okuyabilen, düşünmediklerini düşündüren, seni bir cambaz ipinde güvenle tutabilen, gerektiğinde senin için ateşi yutabilen, yolunu ısıtan ustan olmalı, şekillendirmeyi öğretmeli hayatın çömleğini, sana vermeli soğuk bir kış gününde üzerindeki tek gömleğini.

 

Örnek 1: Asker

Savaşın en kanlı günlerinden biri. Asker, en iyi arkadaşının az ileride kanlar içinde yere düştüğünü gördü. İnsanın başını bir saniye bile siperin üzerinde tutamayacağı ateş yağmuru altındaydılar. Asker teğmene koştu:

 

-Teğmenim, fırlayıp arkadaşımı alıp gelebilir miyim? “Delirdin mi?” der gibi baktı teğmen.

 

-Gitmeye değer mi? Arkadaşın delik deşik olmuş. Büyük olasılıkla ölmüştür bile. Kendi hayatini da tehlikeye atma. Asker ısrar etti.

 

Teğmen: – Peki, dedi. Git o zaman. İnanılır gibi değildi. Asker o korkunç ateş yağmuru altında arkadaşına ulaştı. Onu sırtına aldı koşa koşa döndü. Birlikte siperin içine yuvarlandılar.

 

Teğmen, kanlar içindeki askeri muayene etti. Sonra onu sipere taşıyan arkadaşına döndü: – Sana hayatını tehlikeye atmana değmez, demiştim. Bak haklı çıktım. Bu zaten ölmüş.

 

– Değdi teğmenim, dedi asker hıçkırarak. Gene de değdi, çünkü yanına ulaştığımda henüz sağdı. Onun son sözlerini duymak dünyaya bedeldi benim için.

 

“Geleceğini biliyordum Jim, diyordu arkadaşım… Geleceğini biliyordum!..”

 

Örnek 2: İki Erkek Kardeş

Erkek kardeşlerin ikisi de babalarından kalma çiftlikte çalışırlardı. Kardeşlerden biri evliydi ve çok çocuğu vardı. Diğeri ise bekardı. Her günün sonunda iki erkek kardeş ürünlerini ve karlarını eşit olarak bölüşürlerdi. Günün birinde bekar kardeş kendi kendine: “Ürünümüzü ve karımızı eşit olarak bölüşmemiz hiç de hakça değil” dedi, “Ben yalnızım ve pek fazla gereksinimim yok.”

 

Böylelikle, her gece evinden çıkıp, bir çuval tahılı gizlice erkek kardeşinin evindeki tahıl deposuna götürmeye başladı. Bu arada evli olan kardeş, kendi kendine: “Ürünümüzü ve karımızı eşit olarak bölüşmemiz hiç de hakça değil, üstelik ben evliyim, bir eşim ve çocuklarım var ve yaşlandığım zaman onlar bana bakabilirler. Oysa kardeşimin kimsesi yok, yaşlandığı zaman hiç kimsesi yok bakacak” diyordu.

 

Böylece evli olan kardeş her gece evinden çıkıp, bir çuval tahılı gizlice erkek kardeşinin tahıl deposuna götürmeye başladı. İki erkek de yıllarca ne olup bittiğini bir türlü anlayamadılar, çünkü her ikisinin de deposundaki tahılın miktarı değişmiyordu.

 

Sonra, bir gece iki kardeş gizlice birbirlerinin deposuna tahıl taşırken çarpışıverdiler. O anda olan biteni anladılar. Çuvallarını yere bırakıp birbirlerini kucakladılar.

 

Örnek 3: Kaç Kırlangıç Kovaladınız

Kırlangıcın biri, bir adam çok sevmiş. Pencerenin önüne konmuş, bütün cesaretini toplamış, röleli tüylerini kabartmış, güzel durduğuna ikna olduktan sonra küçük sevimli gagasıyla cama vurmuş. Tık..tık..tık.. Adam cama bakmış. Ama içeride kendi işleriyle uğraşıyormuş. Biraz meşgulmüş! Kimmiş onu işinden alıkoyan? Minik bir kırlangıç! Heyecanlı kırlangıç, telaşını bastırmaya çalışarak, derin bir nefes almış, şirin gagasını açmış, sözcükler dökülmeye başlamış. ”

 

-Hey adam! Ben seni seviyorum. Nedenini, niçinini sorma. Uzun zamandır seni izliyorum. Bugün cesaret buldum konuşmaya. Lütfen pencereyi aç ve beni içeri al. Birlikte yaşayalım”.

 

Adam birden parlamış. “-Yok daha neler? Durduk yerde sende nerden çıktın şimdi? Olmaz, alamam” demiş. Gerekçesi de pek sersemceymiş.”Sen bir kuşsun! Hiç kuş,insana aşık olur mu?”

 

Kırlangıç mahcup olmuş. Başını önüne eğmiş.Ama pes etmemiş,bir süre sonra tekrar pencereye gelmiş, gülümseyerek bir kez daha şansını denemiş: “Adam,adam! Hadi aç şu pencereyi. Al beni içeri! Ben sana dost olurum. Hiç canını sıkmam!”.

 

Adam kararlı, adam ısrarlı: “Yok, yok ben seni içeri alamam” demiş. Biraz daha kabalaşmış ve lafı kısa kesmiş. “İşim gücüm var, git başımdan”.

 

Aradan bir zaman geçmiş, kırlangıç son kez adamın penceresine gelmiş: “Bak soğuklar da başladı, üşüyorum dışarıda. Aç şu pencereyi al beni içeri. Yoksa sıcak yerlere göç etmek zorunda kalırım. Çünkü ben ancak sıcakta yaşarım. Pişman olmazsın, seni eğlendiririm. Birlikte yemek yeriz, bak hem de sende yalnızsın, yalnızlığını paylaşırım” demiş.

 

Bazıları gerçekleri duymayı sevmezmiş. Adam bu yalnızlık meselesine içerlemiş. Pek bir sinirlenmiş.”-Ben yalnızlığımdan memnunum” demiş. Kuştan onu yalnız bırakmasını istemiş. Düpedüz kovmuş.

 

Kırlangıç, son denemesinden de başarısızlıkla çıkınca başını önüne eğmiş,çekip gitmiş. Aradan zaman geçmiş. Adam önce düşünmüş, sonra kendi kendine itiraf etmiş :”-Hay benim akılsız başım.” demiş. “-Ne kadar aptallık ettim! Beklenmedik bir anda karşıma çıkan bir dostluk fırsatını teptim. Niye onun teklifini kabul etmedim ki? Şimdi böyle kös kös oturacağıma keyifli bir vakit geçirirdik birlikte. “Pişman olmuş olmasına ama iş işten geçmiş. Yine de kendi kendini rahatlatmayı ihmal etmemiş: “Sıcaklar başlayınca, kırlangıcım nasıl olsa yine gelir. Bende onu içeri alır,mutlu bir hayat sürerim” diye düşünmüş ve çok uzunca bir süre, sıcakların gelmesini beklemiş. Gözü yollardaymış. Yaz gelmiş, başka kırlangıçlar gelmiş ama…Onunki hiç görünmemiş. Yazın sonuna kadar penceresi açık beklemiş ama boşuna. Kırlangıç yokmuş! Gelen başka kırlangıçlara sormuş ama gören olmamış.Sonunda danışmak ve bilgi almak için bir bilge kişiye gitmiş. Olanları anlatmış. Bilge kişi gözlerini adama dikmiş ve demiş ki; “Kırlangıçların ömrü 6 aydır…”

 

Not: Hayatta bazı fırsatlar vardır,sadece bir kez elinize geçer ve değerlendirmezseniz uçup gider. Hayatta bazı insanlar vardır, sadece bir kez karşınıza çıkar ve değerini bilmezseniz kaçıp giderler. Ve asla geri gelmezler. Dikkatli olun… Farkında olun.. Ve bir düşünün bakalım acaba siz bugüne kadar pencerenizden kaç kırlangıç kovdunuz?

 

Örnek 4: Vücut  Uzuvları

Vücut uzuvları bir gün kendi aralarında toplantı yaptılar. Hepsi mide için çalıştıklarından şikayetçiydiler. Halbuki, mide hiçbir şey yapmıyordu ve onlar olmadan da hiçbir şey yapamazdı. Oldukça sinirliydiler. Toplantının sonunda organlar artık midenin isteklerini yerine getirmemeye karar verdiler. Öyle ya, mide için çalışamazlardı.

 

Göz, ben bundan sonra seçmeyeceğim, diyor; eller, tutmayacağını; ağız, gıdaları kabul etmeyeceğini söylüyor; dişler, çiğnemekten vazgeçtiğini haykırıyor; ayak, mide için adım atmama kararını ifade ediyordu.

 

Dediklerini yaptı, mideyi boş bıraktılar. Fakat aradan çok geçmemişti ki, gözler bulanmaya, eller titremeye, ağız kurumaya, dişler çürümeye, ayaklar takatsiz kalmaya başladı. Görünen o ki, mide onlarsız hayatını sürdüremese de, onlarda midesiz yaşayamayacaktı.

 

Bir vücudu meydana getiren bütün uzuvların bir biri için çalıştığını ve böyle birliktelik olmadan yaşayabilmenin mümkün olmadığını anladılar. Demek ki, herkes birbiri için çalışıyordu ve her uzvun eksikliği hissedilecekti.

 

*  *  *

Milletler ve hatta insanlık, bir tek vücut gibidir. İnsanlar ve kurumlar o vücudun uzuvlarıdır. O vücudun sıhhati, gelişip ilerlemesi herkesin üzerine düşeni yapması ile mümkündür. Yoksa huzursuzluk, kokuşma, çürüme, anarşi ve gerileme başlar. Hiç kimse halinden memnun olmaz, hiç kimse tek başına hakiki saadeti yakalayamaz.

 

Örnek 5:Arkadaşlık

Kötü karakterli bir genç varmış. Bir gün babası ona çivilerle dolu bir torba vermiş.“Arkadaşların ile tartışıp kavga ettiğin zaman her sefer bu tahta perdeye bir çivi çak” demiş.

 

Genç, ilk günde tahtaya 37 çivi çakmış. Sonraki haftalarda kendi kendine kontrol etmeye çalışmış ve geçen her günde daha az çivi çakmış. Nihayet bir gün gelmiş ki hiç çivi çakmamış. Babasına gidip söylemiş. Babası onu yeniden tahtanın önüne götürmüş. Gence: “Bugünden başlayarak tartışmayıp kavga etmediğin her gün için tahta perdelerden bir çivi çıkart.”demiş.

 

Günler geçmiş. Bir gün gelmiş ki tahta perdede hiç çivi kalmamış. Babası ona: “Aferin iyi davrandın ama bu tahta perdeye dikkatli bak, çok delik var. Artık hiçbir şey geçmişteki gibi güzel olmayacak. Arkadaşlarla tartışıp kavga edildiği zaman kötü kelimeler söylenilir. Her kötü kelime bir yara, bir delik aynen kalacak, kapanmayacaktır. Bir arkadaş ender bir mücevher gibidir. Seni güldürür, yüreklendirir sen ihtiyaç duyduğunda yardımcı olur seni dinler sana yüreğini açar” demiş.

 

Örnek 6: Arkadaş

Vietnam’da savaştıktan sonra sonunda evine dönmekte olan bir asker hakkında bir hikaye anlatılır. San Francisco’dan ailesini aradı Anne baba, eve donuyorum, ama sizden bir şey rica ediyorum. yanımda bir arkadaşımı da getirmek istiyorum.

 

Memnuniyetle, onunla tanışmak isteriz, diye cevapladılar.

 

Oğulları, Bilmeniz gereken bir şey var diye devam etti.

 

Arkadaşım savaşta ağır yaralandı. Bir mayına bastı ve bir koluyla ayağını kaybetti. Gidecek hiçbir yeri yok, ve onun gelip bizimle kalmasını istiyorum. Bunu duyduğuma üzüldüm oğlum. Belki onun başka bir yer bulmasına yardımcı olabiliriz.

 

Hayır. Anne, baba, onun bizimle yaşamasını istiyorum.

 

Oğlum, dedi babası, bizden ne istediğini bilmiyorsun. Onun gibi özürlü biri bize korkunç bir yük olur. Bizim kendi hayatimiz var, ve bunun gibi bir şeyin hayatımıza engel olmasına izin veremeyiz. Bence bu arkadaşını unutup eve dönmelisin. O kendi başının çaresine bakacaktır.

 

Oğlu o anda telefonu kapattı. Ailesi ondan bir sure haber alamadı. Ama birkaç gün sonra, San Francisco polisinden bir telefon geldi. Oğullarının yüksek bir binadan düşüp öldüğünü öğrendiler. Polis bunun intihar olduğuna inanıyordu. Üzüntü dolu anne-baba hemen San Francisco’ya uçtular ve oğullarının cesedini tespit etmek için şehir morguna götürüldüler. Onu tanıdılar, ve bilmedikleri bir şey daha öğrenince dehşete düştüler: Oğullarının sadece bir kolu ve bir bacağı vardı.

 

Örnek 7: Müslümanlardan Kardeşlik Örnekleri

İslâm dininde kardeşlik, bütünüyle akide temeline dayanmaktadır. Allah (c.c), Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır “Mü’minler ancak kardeştirler.

 

İslam’da kardeşlik denince elbette ilk akla gelen Ensar ve Muhacir kardeşliğidir. Bu kardeşlik bilinmeden, anlaşılmadan gerçek kardeşliği kavramamız zor olacaktır. O bakımdan bu kardeşliğin gerçekleşmesini sağlayan mayanın ne olduğunu gözden geçirmemizde fayda olduğuna inanıyoruz.

 

Allah rızası için Mekke’de her şeyini bırakıp Medine’ye hicret etmiş bulunan, Muhacir Müslümanlara, Medineli Müslümanlar muhabbet ve samimiyetle kucaklarını açmışlar, ellerinden gelen her türlü yardımı onlardan esirgememişler ve bütün insanlığa ibret olacak bir kardeşlik tablosu sergilemişlerdir.

 

Medine’ye hicretten yaklaşık beş ay sonra Rasulullah (s.a.v.) Medineli yardımsever Ensar’la, hicret eden Mekkeli müslümanları bir araya topladı. 45’i Muhacirden, 45’i de Ensar’dan olmak üzere 90 kişiyi kardeş ilan etmiştir.

 

Peygamber Efendimizin kurduğu bu kardeşlik müessesi maddî-manevî yardımlaşma ve birbirlerine varis olma esasına dayanıyor, bu suretle Muhacirlerin yurtlarından ayrılmaktan dolayı duydukları keder ve üzüntüyü giderme, onları Medinelilerle ısındırma, güç ve destek kazandırma gayesini güdüyordu.

 

Kurulan bu kardeşlik müessesine göre, Medineli ailelerden her birinin reisi, Mekkeli Muhacirlerden bir aileyi yanına alacak, mallarını onlarla paylaşacak, beraber çalışıp beraber kazanacaklardı.

 

Rasulullah bir araya getirilen bu aileleri rast gele değil durumlarını göz önünde bulundurarak mizaç, zevk, hissiyat itibariyle birbirlerine uygun olanları kardeş ilan ediyordu.

 

Bu kardeşlik sayesinde Allah ve Rasulullah muhabbetinden başka her şeylerini Mekke’de bırakan Muhacirlerin iâşe ve iskan meseleleri halledilmiş oluyordu. Muhacir – Ensar aileleri beraber barınıyor, beraber çalışıyor, beraber yiyorlardı. Bu nesep kardeşliğini, fersah fersah geride bırakacak bir kardeşlikti, iman ve din kardeşliği idi. Her şeylerini Muhacirlerle paylaşan Ensardan biri vefat ettiğinde Muhacir kardeşi ona akrabalarıyla birlikte varis oluyordu. (Bu varis olma işi Bedir Savaşı’ndan sonra Enfal Suresi 75. ayetin hükmüyle ortadan kaldırıldı.)

 

Yine bu kardeşlik sayesinde büyük bir sosyal yardımlaşma da temin edilmiş oluyordu.

 

Ensar göstermiş olduğu bu kardeşlikten son derece zevk alıyor, bununla da kalmayıp hurmalıklarını da Muhacir kardeşleriyle paylaşmak için Rasulullah’a teklif götürüyorlardı. Muhacirlerin o ana kadar ziraatla meşgul olmadıkları için bu tekliflerini Rasulullah geri çevirmiştir. Fakat Ensar buna da bir çare buldu. Ziraatten anlamayan Muhacirler, sadece tımar ve sulama işlerini yapacaklar, Ensar da ekip biçecek, sonunda çıkan mahsul ortadan pay edilecekti. Rasulullah Efendimiz bu teklife razı oldu.

 

İnsanlık tarihinde birçok göç hadisesi olmuştur ama, böylesine manalı, böylesine ulvî bir hicrete, böylesine can-ı gönülden sarılma, birbiriyle muhabbetle kaynaşma, kucaklaşmaya şahit olunmamıştır. Herhalde bir daha da şahit olunması zor olacaktır. Bu samimi kaynaşma neticesinde muazzam bir kuvvet doğmuş ve kısa zaman içerisinde bütün Arabistan her şeyiyle bu kuvvete boyun eğmek mecburiyetinde kalmıştır.

 

Muhacirler “Ensar kardeşlerimiz bize mal, mülk verdi, iâşemizi temin etti, barınacak yer sağladı” diyerek boş oturmamışlardır. Zaten imanları ve aldıkları Muhammedî ahlaka ters düşerdi. Her biri elinden gelen gayreti göstererek, mümkün oldukça kimseye yük olmamaya çalışıyorlardı.

 

Bunun en canlı örneği Rasulullah tarafından birbirine kardeş ilan edilen Sa’d bin Rebi (r.a.), Abdurrahman bin Avf’a (r.a.) “Ben mal cihetiyle Medineli Müslümanların en zenginiyim, malımın yarısını sana ayırdım.” demişti. Büyük Sahabi, cennetle müjdelenen 10 kişiden biri olan Abdurrahman bin Avf’ın (r.a.) verdiği cevap yapılan teklif kadar ibretlidir.

 

“Allah sana malını hayırlı kılsın. benim onlara ihtiyacım yok. Bana yapacağın en büyük iyilik, içinde alış-veriş yaptığınız çarşının yolunu göstermendir.” buyurmuştur.

 

Ticarete başlayan Abdurahman bin Avf (r.a.) Rasululah’ın da kendisi için malının çoğalması ve bereketlenmesi için yaptığı duanın da yardımıyla kısa zamanda Medine’nin sayılı tüccarları arasında yerini aldı. Bir keresinde 700 deveyi yükleriyle birlikte Allah yolunda sarfetti. Bunun gibi bir çok Mekkeli Müslüman, kendilerine göre birer iş bularak, ellerinin emeğiyle geçinmeye başlamışlardır.

 

Toplumun çeşitli tabakaları bu kardeşlik sayesinde birbirleriyle kaynaştı, kabîlecilik gurur ve düşmanlığını da ortadan kaldırmış oldu. Niyetleri kudsî, gayeleri ulvî, içleri dışları nur, faziletli bir toplumun meydana gelmesinde bu kardeşlik rol oynamıştır.

 

Rasulullah sefere çıkacağı zaman bu kardeşlerden biri götürür, diğeri de her iki ailenin de maîşetini temin etmek, idaresini yürütmek için Medine’de kalırdı. Böylece evler sahipsiz ve hâmisiz bırakılmıyordu.

 

Ensar’ın, Muhacir kardeşlerine gösterdikleri bu eşsiz samimiyet, misafirperverlik, kadirşinaslık, cömertlik, fedakârlık ve ferağatı Cenab-ı Hak indirdiği Haşr Suresi’nin 9. ayetiyle ilan edip bu davranışlarını methetmiştir. “Daha önce Medine’yi yurt edinmiş ve imanı kalplerinde yerleştirmiş olanlara gelince, onlar, kendi yurtlarına hicret eden din kardeşlerini severler, onlara verilen şeyden dolayı gönüllerinde bir kıskançlık duymazlar ve kendileri ihtiyaç içinde olsalar bile onları kendi nefislerine tercih ederler, kim nefsinin ihtiraslarından korunur ise, işte onlar kurtuluşa erenlerin tâ kendisidir.” (Haşr-9)

 

Evet, kurulan bu manevi kardeşlik hiçbir milletin tarihinde rastlanmayacak eşsiz bir şeref tablosudur. Bu kardeşlik neticesinde asr-ı saadet dönemi yaşanmıştır. İslam’ın kısa zamanda inkişafına vesile olmuştur.

 

Ya bizler! Ne yapıyoruz? Ne yapmamız gerekir?

 

Saadet toplumunun ortaya çıkması, böyle bir kardeşlik tablosunun gerçekleştirilmesi için ne kadar gayret sarf etmemiz lâzımdır?

 

İçinde bulunduğumuz ve yaşadığımız bu asırda hastalığımızın ne olduğunu ve bu hastalığımızın teşhisini ve reçetesini Yüce dinimiz bize bildirmiştir.

 

Cenab-ı Hak hayat kitabımız Kur’an-ı Kerim’de “Şüphesiz ki Allah bir kavmi (topluluğu) kendi nefislerini değiştirip (düzeltmedikçe) değiştirmez.” (Râ’d/11)

 

Rasululah (s.a.v.) Efendimiz de bir hadis-i şeriflerinde saadet toplumuna ulaşabilmemiz için bizlere şu tembihte bulunuyor. “Sizden biriniz kendi nefsi için isteyip arzu ettiğini mümin kardeşi içinde arzu edip istemedikçe mümin olamaz.”

 

“Ey Allah’ın kulları, kardeş olunuz.”

 

Bu ve benzeri ayet ve hadisler pek çoktur. Yani hastalığımızın teşhisi ve reçetesi ortadadır. Geriye uygulaması zor olan, nefsimize zor gelen fakat sağlımıza kavuşmamız, için şart olan tedaviye başlamamız, tatbike geçirmemiz gerekmektedir.

 

Onun için de mutlaka birbirimizi sırf Allah rızası için, karşılık beklemeksizin seveceğiz, birbirimizle hayırda yardımlaşacağız, kaynaşacağız, hoşgörülü olacağız, vefayı hiçbir zaman göz ardı etmeyeceğiz, hor ve küçük görmeyeceğiz, affedici olacağız, birbirimizin kahrını çekeceğiz, paylaşacağız, kendimiz için istediğimizi mümin kardeşimiz için de istemekle kalmayıp onu kendi nefsimize tercih edeceğiz.

 

Birbirimizi düzelteceğiz. Sadece düzeltmekle yetinmeyip, bir fide gibi, dikmekle bırakmayıp sulama, zararlı otlardan koruma ve gerekli bakımı yapmamız gerektiği gibi yanlışını düzelttiğimiz kardeşimizin yolda devamına yardımcı olacağız. “Benim olmadığım yerde kimse yoktur.” şuuruyla başkasından beklemeyeceğiz. İyiliği emir kötülüğü men edeceğiz. Hayır dualarımızı hiç terk etmeyeceğiz. Hülasa birbirimizi seveceğiz. Bizler birbirimizi seversek ancak yukarda sıraladığımız hususların gerçekleşmesi kolaylaşacaktır. Birbirimizi sevmeden iman etmiş bile olamaz isek bu sevgiye ne kadar muhtaç olduğumuz daha iyi anlaşılacaktır. İnsan fedakârlığı sevdiği kimseler için yapar. Çocuğumuza, eşimize, anne ve babamıza sevgi beslediğimizde, onlar için hiçbir fedakârlıktan kaçınmayız. Kardeşlerimizi de seversek beklenen bu fedakârlığı gösterebiliriz.

 

Muhabbetten daha muhabbetli ve önemli başka ne var ki? Kardeşliğin mayası sevgidir.

 

 

 

 

 

 

Arkadaşlıkta Bazı Altın Kurallar:

  • Arkadaşlar, kendimize verdiğimiz armağandır.
  • Kıskançlık arkadaşça bir davranış değildir.
  • Arkadaşlarınızın başarılarına sevinin.
  • Birlikte gülün.
  • Arkadaşlarınıza yardım elinizi uzatın.
  • İyi bir arkadaş sahibi olmanın en iyi yolu, iyi bir arkadaş olmaktır.
  • Asla ne kadar aldığınızın ya da verdiğinizin hesabını tutmayın.
  • Dinlemeyi öğrenin.
  • Arkadaşlar iyi ve kötü günlerde yanınızdadır.
  • Arkadaşlarınızın sırlarını tutun.
  • Kendinizle dost olun ki diğer insanlarla da dost olabilesiniz.
  • Her fırsatta arkadaşınıza övgü ve cesaretlendirme dolu kalbinizi cömertçe açın.
  • Neden bazen çok sevdiğimiz insanlara güzel sözler söylemek zor geliyor? Söyleyin, söyleyin, söyleyin…”iyi bir iltifat bana iki ay yeter” (Mark Twain)
  • Arkadaşlıklar esrarlıdır. Bu esrarı çözerken kendinizi de bulabilirsiniz.
  • Arkadaşlığın temeli sözcükler değil, davranışlardır.
  • Arkadaşlar ne zaman yalnız bırakmaları gerektiğini bilir.
  • Arkadaş sizden arkadaşlık dışında bir şey beklemez.
  • Arkadaşlar birbirlerinin güçlü ve zayıf yönlerini iyi bilir.
  • Uzaklık ve zaman arkadaşlığa engel değildir.
  • Bir arkadaşlığın gerçek değerini anlamak için bazen ayrılık ve hatta ölüm acısını hissetmeniz gerekebilir.
  • Arkadaşlar her zaman birlikte olmayabilir.
  • Arkadaşlar her zaman sizinle aynı şeyleri hissetmeyebilir.
  • Arkadaşlar bazen sizi hayal kırıklığına uğratabilir. Ama bu sizi daha az sevdikleri anlamına gelmez.
  • Arkadaşlık, hayatın haksızlıklarına karşı zor günlerde birbirine destek olmak gibi sorumluluklar içerir.
  • Sahip olduklarınızı verin. Bu bazıları için düşünemeyeceğiniz kadar hayırlı olacaktır.
  • İyi bir arkadaş olmak için özel bir insan olmanız gerekmez.
  • Sizin ve diğer bütün insanların eşsiz ve sevilebilir olduğunu asla unutmayın.
  • Gerçek arkadaşlıkta üstün olan biri yoktur.
  • Gerçek arkadaşlar fazla bir şey yapmak zorunda değildir çünkü yalnızca bir arada olmaktan bile yalın ve sessiz mutluluk duyarlar.
  • Bir insan hayatının en iyi anları; o unutulan, adsız, küçük iyilik ve sevgi dolu davranışlardır.
  • Gerçek arkadaşlık tek yönlü bir yol değildir. Öyle olsaydı bu uzun sürmezdi.
  • Hissettiğiniz sevgi hakkında konuşmaktan kaçınmayın.
  • Sevilmek istiyorsanız, sevin.
  • Arkadaşlık bir ayrıcalıktır.
  • İnsanlara inanmaya başlayın.
  • Yardımsever ve düşünceli bir insan olmaya çalışın.
  • Ne yapmanız ya da söylemeniz gerektiğini bilmeseniz bile size ihtiyaç duyulduğunda orada olun.
  • İnsanları asla kategorize etmeyin. Harika bir arkadaşlık şansını elinizden kaçırabilirsiniz.
  • Mutlu insanlar çelme takmaz, iteklemez.
  • Duygularınızı açıkça ve dürüstçe ifade edin.
  • Yapmak istemediğiniz bir şeyi asla bir arkadaşınızdan sizin için yapmasını istemeyin.
  • Teşekkür kartları gerçek takdirin duyarlı bir işaretidir.
  • Bir arkadaş, başkalarına sizin hakkınızda kötü şeyler söylemez.
  • Gerçek bir arkadaşa sahip olmak, bir çok tanışığa sahip olmaktan iyidir.
  • “Herkesin arkadaşı hiç kimsenin arkadaşıdır.” (Aristoteles)
  • Arkadaşlık, “bir insanla kendinizi güvende hissetmenin ifade edilmez rahatlığıdır.”
  • Yeni arkadaşlar edinin fakat eskilerini de kaybetmeyin.
  • Eski bir arkadaş kadar özel bir şey daha yoktur.
  • Üzerinde çalıştığınız takdirde arkadaşlıklar bir ömür boyu sürebilir.
  • Doğum gününü asla unutmayın.
  • Dakik olun ama onlar olmadığında anlayış gösterin.
  • Geç kalacağınızda bir telefon edin.
  • Arkadaşlarınızın özel hayatına saygı gösterin.
  • Farklılıklarınıza saygı gösterin.
  • Hasta olduklarında sorumluluklarından bazılarını üstlenmeyi teklif edin.
  • Arkadaşlar birbirlerinin kusurlarını değil güzel yanlarını vurgular.
  • Bir arkadaşın onuru daima savunmaya değerdir.
  • İyi bir arkadaş sizin için zaman ayırır.
  • İyi bir arkadaş yanlış bir yola girdiğinizde sizi uyaracaktır.
  • Bir arkadaşınıza yalan söylerseniz, kendinize yalan söylemiş olursunuz.
  • Arkadaşlarınızı sahip oldukları şeyler için değil kendileri için seçin.
  • Arkadaşlarımız nereden geldiğimizi hatırlamamıza yardımcı olur.
  • Gerçek bir arkadaş, tüm dünya dışarı çıkarken içeri girendir.
  • Rekabetin iş arkadaşlarınızla aranıza aranızı bozmasına izin vermeyin; takım arkadaşları olmaya çalışın.
  • Özgürlüğün olmadığı bir yerde arkadaşlık da olmaz. Arkadaşlık özgürlüğü sever ve düz ve dar kalıplara girmeye zorlanamaz.
  • Bir arkadaş seçerken yavaş, değiştirirken daha da yavaş olun.”(Benjamin Franklin)
  • Dilini tutarsan arkadaşlarını da tutarsın.
  • “Bir arakadaş bir arkadaşla iş yapıyorsa, pazarlık net olsun ve iyi yazılsın. Böylece arkadaşlar arkadaş kalmayı sürdürürler.” (Benjamin Franklin)
  • Bir arkadaşınızın size karşı iki yüzlü davrandığını anladığınızda hemen yüzleşin. Arkadaşlığınızı ancak dürüstlük ve açıklıkla kurtarabilirsiniz.
  • Verilebilecek en iyi hediye kendinizden bir parçadır.
  • “İnsanların sizinle ilgilenmesini sağlamaya çalışarak iki yılda sahip olacağınız arkadaş sayısından çok fazlasına, insanlarla ilgilenerek sadece iki ayda ulaşabilirisiniz.” (Dale Carnegie)
  • Bütün insanların zayıflıkları vardır; ve kim kusursuz bir arkadaş peşinde koşarsa aradığını asla bulamaz.
  • Bencil olmayan arkadaşlıklar hayattaki en nadir ve güzel şeylerden biridir.
  • Arkadaşlara iyilik bekleyerek değil, iyilik yaparak sahip olabilirsiniz.
  • Bir arkadaş ikinci bir benliktir.
  • Tatillerde, sms hoşlanacağınız bütün arkadaşlarınıza ve de sizden beklediklerini düşündüğünüz bütün arkadaşlarınıza sms atın.
  • Başkaları için hiçbir şey yapmamak, bizi bir hiçe dönüştürür.
  • Arkadaşlarınızın değerini anlamak için onu kaybetmeyi beklemeyin.

 

Sonuç:

Dost ve arkadaşlarını aziz tutup onlara ikramda bulunan kimse, düşmanlarına karşı bir sürü müdafaacı ve kendine arka çıkacak kimseler kazanmış olur.

 

İnsanın sadık arkadaşa ihtiyacı, diğer zarurî ihtiyaçlarından daha ehemmiyetsiz ve geri değildir. Dost ve ahbapları itibarıyla huzur ve emniyet içinde bulunan bir fert, başka birçok hususta da da güvene ermiş sayılır.

 

Akıllı bir insan, çevresiyle münasebetleri bozulduğunda, onlarla arasındaki hoşnutsuzluğu çarçabuk giderip, dostluğunu yenilemesini bilen insandır. Bundan daha akıllısı da, titizlik gösterip, dostlarıyla hiçbir zaman uyumsuzluğa düşmeyen kimsedir.

 

Gizli düşmanlar olduğu gibi, gizli dostlar da vardır. Dostun gizlisi, kendini anlatmayı dalkavukluk sayar. O halde, düşmanları tanımada gayret gösterildiği gibi, dost arama da ihmal edilmemelidir. Zira aranmadan bulunan dostlar, umulduğu kadar emniyetli olamayabilirler.

 

Arkadaşlar arasında sevgi ve alâkanın devamı, meşrû yol ve makul işlerde birbirlerine karşı gösterecekleri anlayış ve ferâgat düşüncesine bağlıdır. Düşünce ve davranışlarında birbirlerine karşı fedakâr olamayan kimselerin dostlukları da kısa ve geçici olur.

 

Bir insanın dostlarına karşı sadakati, onların acılarını vicdanında duyup, lezzetlerini, kendi lezzetleri gibi bildiği ölçüdedir. Dostlarının ağlamasıyla ağlayamayan, onların gülmesiyle gülemeyen dost, vefâlı dost sayılamaz.

 

Gerçek dostluk ve kardeşlik, dost ve kardeşlerin dünyevî durumlarının parlak olmadığı günlerde dahi, onlarla münasebetini devam ettirdiği nispette belli olur. Kötü günlerde ve tehlike anında dostlarının yanında bulunmayan birinin, dostlukla alâkası yoktur.

 

Hakikî dost, düşebileceği yerlerde dostunu kollayandır; her işinde ona baş sallayan değil…

 

Çevresiyle sık sık çekişip münâzaa edenlerin dostları da az olur. Dostlarının hem çok, hem de vefâlı olmasını arzu eden kimse, onlarla gereksiz münakaşalardan kat’iyen kaçınmalıdır.

 

Dostluk, her şeyden evvel bir gönül işidir. Onun riya ve aldatmacalarla elde edileceğini sananlar hep aldanmışlardır. Böylelerinin çevresinde, tabasbus ve yaltaklanmaya aldanmış üç-beş safderûn kimse muvakkaten bir araya gelse de, bunların, dostluklarını uzun süre devam ettireceklerine kat’iyen ihtimal verilemez.

 

1 Yorum

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz