Ana Sayfa Birlikte Yaşama ve Kardeşlik Birlikte Yaşama ve Kardeşlik – Diğergamlık

Birlikte Yaşama ve Kardeşlik – Diğergamlık

571
0

DİĞERGAM

 Amaç: Öğrencilere diğergamlık kavramını tanıtmak ve güzel davranışlar alışkanlığı kazandırmak.

 Süreç: Okuma parçası öğrencilerle paylaşılır. Aşağıdaki sorular öğrencilere sorulur. Soruları cevaplamak isteyenlere sırayla söz hakkı verilerek etkileşim başlatılır. Soru cevap kısmı bittikten sonra örnekler okunur. Ve örneklerin değerlendirmesi karşılıklı etkileşimle yapılır. Son olarak sonuç paragrafı öğrencilerle paylaşılır.

 

  • Diğergam, bencil, egoist kelimeleri ne anlama gelmektedir?
  • Toplumun huzuru ile be kelimelerin bir alakası var mıdır?
  • Başkasının derdiyle dertlenmek insanı strese sokmaz mı?
  • Diğergamlık yapanlar, Kapitalistlere göre aptallık yapanlardır. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
  • Diğergamlığın terörün olaylarının ve savaşların bitmesiyle ilişkisi var mıdır?

 

Etkinlikler:

  • Vatanımızın kurtulması için kurtuluş savaşında Atatürk ve silah arkadaşlarının yaptıkları diğergamlıklar film halinde izlettirilebilir.
  • Çanakkale gezisi bu amaçla yapılabilir.

 

Okuma parçası:

Diğergam; insanı sağlam bir karakter kazandıran, kendisini değil başkasını düşünme yüceliğine erdiren erdemdir. Kişinin başkalarını kendi nefsine tercih etmesidir.

 

Kendinden çok başkalarını, yani diğerlerini düşünmek… Eski dilde bu yapıdaki kişilere “Diğerkâm” denirmiş. Diğergam şeklinde de söylenirmiş. Bencil kişilere “Hotgam” denir, “Diğergam” bunun tersi anlam ifade edermiş… Çok ilginç.. “Hotgam”ın yeni dilde bencil, bireyci, egoist gibi karşılıkları var ama “Diğergam”ın karşılığı yok….

 

Öyle inanıyorum ki, toplumun huzuru, her şeyin gül gülistanlık olması, maddi ve manevi istikrarın sırrı ve anahtarı bu kelimenin anlamını yaşayabilmek ve yaşatabilmek olsa gerek…

 

Bir başka şahıs veya topyekûn insanlık adına her türlü zorluğu, sıkıntıyı, çileyi çekip ona zarar gelmesini önlemek, gelecek nesillerin refahını temini adına kendini bu uğurda yıpratma, başkalarının rahatı uğruna kendi rahatını düşünmeme, başkasının derdiyle dertlenmek ne yüce davranış değil mi?  Çoğunluğu böyle olabilen toplumların ne güzelliklere sahip olacağını hayal etmek zor olmasa gerek.

 

Efendimiz (sav )’ in diğergamlığı değil midir ki, o zamanın cahiliye ve karanlık dönemini nurlandıran, insanları zulümden huzura kavuşturan… O ( sav ) her türlü haksızlığa ve kötü muameleye maruz kalmasına rağmen başkalarının kurtuluşu için mücadele etmiş, çile çekmiş, yüce şahsına teklif edilen dünyalık maddi menfaatleri red etmişti.

 

Yine Kainatın Efendisinin (sav )  zamanından Hz. Ebu Bekir (ra ) “ Ya Rabbi, kıyamet günü vücudumu o kadar büyüt ki cehennemi tek başıma doldurayım, başkalarına yer kalmasın’’ diye Rabbine dua ederken bizlere diğergamlığın zirvelerinden misal sunmakta….

Bir diğer zirve misalini de yakın geçmiş zamanda yaşamış bir âlimde görüyoruz. “Gözümde ne cennet sevdası var nede cehennem korkusu, milletimin imanını selamette görürsem, cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım’’ diyecek kadar diğergam mı diğergam…

 

Tarihin sayfalarına altın harflerle “ Çanakkale geçilmez’’ yazdırarak, büyük kahramanlık destanı gösteren şanlı ecdadımızın diğergamlığını hangi kelimelerle anlatsak bilemiyorum… Kelimeler burada aciz kalır. Şanlı ecdadımız karşısındaki düşmanın teknik ve sayı bakımından kendilerinden kıyaslanamayacak kadar üstün olmalarına rağmen, gelecek nesillerin esarete düşmemesi, onların rahatı ve huzuru adına eşi görülmemiş diğergamlık destanı göstermemişler miydi?

 

Meselâ Medineli müslümanların, bütün varlıklarını, ailelerini, çocuklarını, Mekke’de bırakarak Allah yolunda hicret eden Mekkeli muhacir kardeşlerine karşı yaptıkları fedakârlıklar, müslim,  gayri müslim tüm insanlık âleminin ibret alacağı, alması gerektiği çok büyük abidevî bir ibret levhasıdır.

 

Şunu açıkça diyebiliriz ki,  içinde bulunduğumuz bize layık olmayan, ahlaki ve kültürel yozlaşmadan, maddi ve manevi zilletten kurtulmanın yegâne yolu diğergam ruhluların çoğalmasıdır.

 

Eğer insanlar inandıkları bir dünyayı rahatlarından, servetlerinden, konforlarından, hayatlarından fedakârlık yapmadan kurabileceklerini düşünüyorlarsa koskoca bir insanlık tarihi onları yalanlayacaktır. Batıl ehlinin batıl davası için yaptığı fedakârlığı, hak ehli hak davası için yapamıyorsa zaferden söz etmesi de abes olacaktır. Çünkü hayatın en değişmez yasasıdır: “İnsan için ancak çalışmasının karşılığı vardır.” Kur’an böyle buyurmaktadır. Buradaki şart “çalışmak”tır. Bir insanın Hak’ta oluşu, yatışına mazeret olamaz. Kazananlar, çalışanlar olacaktır

 

Örnek 1: Kulaklar

Bebeğimi görebilir miyim?” dedi yeni anne. Kucağına yumuşak bir bohça verildi ve mutlu anne, bebeğinin minik yüzünü görmek için kundağı açtı ve şaşkınlıktan adeta nutku tutuldu! Anne ve bebeğini seyreden doktor hızla arkasını döndü ve camdan bakmaya başladı. Bebeğin kulakları yoktu…

 

Muayenelerde, bebeğin duyma yetisinin etkilenmediği, sadece görünüşü bozan bir kulak yoksunluğu olduğu anlaşıldı.

 

Aradan yıllar geçti, çocuk büyüdü ve okula başladı. Bir gün okul dönüsü eve koşarak geldi ve kendisini annesinin kollarına attı. Hıçkırıyordu…  Bu onun yasadığı ilk büyük hayal kırıklığı idi;  ağlayarak “Büyük bir çocuk bana ucube dedi…”

 

Küçük çocuk bu kadersizliğiyle büyüdü. Arkadaşları tarafından seviliyordu ve oldukça da basarîli bir öğrenciydi. Sınıf başkanı bile olabilirdi; eğer insanların arasına karışmış olsaydı.

 

Annesi, her zaman ona “İnsanların arasına karışmalısın” diyordu, ancak aynı zamanda yüreğinde derin bir acıma ve şefkat hissediyordu.

 

Delikanlının babası, aile doktoruyla oğlunun sorunu ile ilgili görüştü; “Hiçbir şey yapılamaz mı?” diye sordu. Doktor “Eğer bir çift kulak bulunabilirse, organ nakli yapılabilir” dedi.

 

Böylece genç bir adam için kulaklarını feda edecek birisi aranmaya başlandı. İki yıl geçti bir gün babası

 

“Hastaneye gidiyorsun oğlum, annen ve ben, sana kulaklarını verecek birini bulduk ancak unutma bu bir sır” dedi.

 

Operasyon çok basarîli geçti. Yeni görünümüyle psikolojisi de düzelen genç, okulda ve sosyal hayatında büyük basarılar elde etti. Daha sonra evlendi ve diplomat oldu. Yıllar geçti, bir gün babasına gidip sordu:

 

Bilmek zorundayım, bana bu kadar iyilik yapan kişi kim? Ben o insan için hiçbir şey yapamadım…”  Bir şey yapabileceğini sanmıyorum” dedi babası, “fakat anlaşma kesin, şu anda öğrenemezsin, henüz değil…”

 

Bu derin sır yıllar boyunca gizlendi. Ancak bir gün açığa çıkma zamanı geldi… Hayatının en zor günlerinden birinde, annesinin cenazesi basında babasıyla birlikte bekliyordu. Babası yavaşça annesinin basına elini uzattı; kahverengi saçlarını eliyle geriye doğru itti; Annesinin kulakları yoktu.

 

“Annen hiçbir zaman saçını kestirmek zorunda kalmadığı için çok mutlu oldu” diye fısıldadı babası

 

“…ve hiç kimse, annenin daha az güzel olduğunu düşünmedi değil mi?”

 

Gerçek sevgi, yapıldığı bilinen şeyde değil, yapıldığı halde bilinmeyen şeydedir!”

 

Örnek2: Bulunmayacak Tek Şey

Ayakkabıcı, yeni getirdiği malları vitrine yerleştirirken, sokaktaki bir çocuk onu seyretmekteydi. Okullar kapanmak üzere olduğundan, spor ayakkabılara rağbet fazlaydı. Gerçi mallar lüks sayılmazdı ama küçük bir dükkân için yeterliydi.

 

Onların en güzelini ön tarafa koyunca, çocuk vitrine doğru biraz daha yaklaştı. Fakat bir koltuk değneği kullanmaktaydı. Hem de güçlükle…

 

Adam ona bir kez daha göz attı. Üstündeki pantolonun sol kısmı,  dizinin alt kısmından sonra boştu. Bu yüzden de sağa sola uçuşuyordu. Çocuğun baktığı ayakkabılar, sanki onu kendinden geçirmişti. Bir müddet öyle durdu. Daldığı hülyadan çıkıp yola koyulduğunda, adam dükkândan dışarı fırlayıp:

 

“Küçüüük!” diye seslendi.” Ayakkabı almayı düşündün mü? Bu seneki modeller bir harika!”

 

Çocuk, ona dönerek:    “Gerçekten çok güzeller!” diye tebessüm etti, “Ama benim bir bacağım doğuştan eksik”.

 

“Bence önemli değil!” diye atıldı adam. “Bu dünyada her şeyiyle tam insan yok ki! Kiminin eli eksik,  kiminin de bacağı. Kiminin de aklı veya vicdanı.”

 

Küçük çocuk, bir şey söylemiyordu. Adam ise konuşmayı sürdürdü:

 

“Keşke vicdanımız eksik olacağına, ayaklarımız eksik olsa idi.”

 

Çocuğun kafası iyice karışmıştı. Bu sefer adama doğru yaklaşıp:  “Anlayamadım! Dedi. Neden öyle olsun ki?”

 

“Çok basit!” dedi, adam. “Eğer yoksa cennete giremeyiz. Ama ayaklar yoksa problem değil. Zaten orda tüm eksikler tamamlanacak. Hatta sakat insanlar, sağlamlara oranla, daha fazla mükâfat görecekler…”

 

Küçük çocuk, bir kez daha tebessüm etti. O güne kadar çektiği acılar, hafiflemiş gibiydi. Adam, vitrine işaret ederek:  “Baktığın ayakkabı, sana yakışır!” dedi. “Denemek ister misin?”

 

Çocuk, başını yanlara sallayıp:  “Üzerinde 30 lira yazıyor” dedi, “Almam mümkün değil ki!”

 

“İndirim sezonunu senin için biraz öne alırım!” dedi adam, “Bu durumda 20 liraya düşer. Zaten sen bir tekini alacaksın, o da 10 lira eder.”

 

Çocuk biraz düşünüp:  “Ayakkabının diğer teki işe yaramaz!” dedi, “Onu kim alacak ki?”

 

“Amma yaptın ha!” diye güldü adam. “Onu da, sağ ayağı eksik olan bir çocuğa satarım.”Küçük çocuğun aklı, bu sözlere yatmıştı. Adam, devam ederek:  “Üstelik de öğrencisin değil mi?” diye sordu.

 

“İkiye gidiyorum!” diye atıldı çocuk, “Üçe geçtim sayılır.”

 

“Tamam, işte!” dedi adam. “5 Lira da öğrenci indirimi yapsak, geri kalır 5 lira. O da zaten pazarlık payı olur. Bu durumda ayakkabı senindir, sattım gitti!”

 

Ayakkabıcı, çocuğun şaşkın bakışları arasında dükkâna girdi.  İçerdeki raflar, onun beğendiği modelin aynıyla doluydu. Ama adam, vitrinde olanı çıkarttı. Bir tabure alıp döndükten sonra, çocuğu oturtup yeni ayakkabısını giydirdi. Ve çıkarttığı eskiyi göstererek

 

“Benim satış işlemim bitti!” dedi, “Sen de bana, bunu satsan memnun olurum.”

 

“Şaka mı yapıyorsunuz?” diye kekeledi çocuk, “Onun tabanı delinmek üzere. Eski bir ayakkabı, para eder mi?”

 

“Sen çok cahil kalmışsın be arkadaş…” dedi adam,

 

“Antika eşyalardan haberin yok her hâlde. Bir antika ne kadar eski ise, o kadar para tutar. Bu yüzden ayakkabın,  bence en az 30-40 lira eder.

 

” Küçük çocuk, art arda yaşadığı şokları üzerinden atabilmiş değildi. Mutlaka bir rüyada olmalıydı. Hem de hayatındaki en güzel rüya. Adamın, heyecandan terleyen avuçlarına sıkıştırdığı kâğıt paralara göz gezdirdikten sonra, 10 liralık banknotu geri vererek:  “Bana göre 20 lira yeterli.” dedi. “İndirim mevsimini başlattınız ya!”

 

Adam onu kıramayıp parayı aldı. Ve bu arada yanağına bir öpücük kondurdu. Her nedense içi içine sığmıyordu.  Eğer bütün mallarını bir günde satsa, böyle bir mutluluğu bulamazdı. Çocuk, yavaşça yerinden doğruldu.  Sanki koltuk değneğine ihtiyaç duymuyordu. Sımsıcak bir tebessümle teşekkür edip:

 

“Babam haklıymış!” dedi. “Sakat olduğum için üzülmeme hiç gerek yok! Demişti.”

 

Her Rüzgâr Savuracak Bir Toz bulur,

Her Hayat Yaşanacak Bir Can Bulur,

Her Umut Gerçekleşecek Bir Düş Bulur

Bulunmayacak Tek Şey Senin Benzerindir

 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz