Üniversite yaşamımda çok fazla ize sahip olan Şakire hocam ile bir dersimiz kapsamında övgünün çocuğun davranışlarını şekillendirmesi üzerine uzun bir süreç geçirmiştik. Şimdi yazacağım bu konu da fikirlerimin oluşmasında katkı da bulunan hocama sonsuz teşekkürler.
“Toplumumuzda olumsuz eleştiri ne kadar çok değil mi? Yaptığımız bir çok olumsuz davranış çok sert bir şekilde eleştirilirken, yaptığımız olumlu davranışlar sizce aynı düzeyde övgü alıyor mu?” diyerek beni derin düşünsel sürece itmişti Şakire hocam.
Bir bardağa su doldururken bir damla bile taşırmadığım için hiç alkışlanmadım. Ama su doldururken taşırdığım için azarlandığımı hatırlarım. Yahut bir matematik testi çözerken yaptığım 16 doğrunun övgüye değer bulunmayıp yaptığım 4 yanlışın eleştiriye maruz kaldığını da çok kez hatırlarım
“Aman canım bir bardağa su doldurmakta alkışlanacak ne var diyorsanız”, tebrikler siz de bu toplumsal çarkın muhteşem bir parçasısınız. Toplum eksikleri, yanlışları kollarken yapılan doğrular gereken önemle karşılanmadığını düşünüyorum.
Bir çocuğun yaptığı davranışların doğru ya da yanlış olduğunu ayırt etmesi oldukça zordur. Bunun için yaptığı davranışın etrafta uyandırdığı sonuçlar onun için belirleyici olur. Davranışı yapar, sonucunu görür, tekrar yapar ya da tekrarlamaz. Bu döngü insan hayatının var olduğu süre boyunca böyle olmuştur.
Okuduğum bir kitapta şöyle diyordu “Eğer iyi bir davranışın devam etmesini istiyorsanız o davranışı övün. Kötü bir davranışın devam etmesini istiyorsanız o davranışı cezalandırın.”
Hiç “Bir çocuk ders çalışmayı, ödev yapmayı sevmez?” diye düşündünüz mü? Bunun nedenleri bir çok farklı tabanda toplanabilir. Bence bu nedenlerden biri de keyif alamamasıdır. Bir çocuğun yanlışlarına odaklandığınızda o yanlışları yapmamak için çaba harcayacaktır. Bu çaba bir süre sonra hata yapmaktan korkulan bir hale gelir. Bu korku yaşamaktan alınan zevki sömürür. Bir süre sonra yapılan hiç bir işten keyif alınamaz hale gelinir.
Örneğin çocuğunuza 15 dakika telefonla oynaması için izin verdiniz. 15 dakikanın dolduğunu söylediniz, çocuğunuz telefonu getirip size verdi. Siz işinize devam ettiniz. Durun! Neyi unuttunuz? “Sınırların farkında olduğun ve onlara uyduğun için teşekkür ederim.” demeyi unuttunuz. Bunu birkaç kez yaptığınızda çocuğunuz sonra ki sefere emin olun 15 dakika dolduğunda kendiliğinden size geri getirecektir. Çünkü övgü bir çocuğun ruhunu besleyen en önemli olgulardandır.
Dikkat edin! Siz telefonu size vermesine değil, sınırlarının farkında olup, onlara uyduğu için teşekkür ettiniz. Davranışa değil davranışın altında ki o kıymetli noktaya değindiniz.
Övgüyle ilgili size bizzat yaşadığım bir minik olayı anlatmak istiyorum.
Sizinde hayatınızdan geçen Gülçinlere yardım etmek için cebinizde bulunması gereken sihirli bir değnektir, övgü. Yeter ki doğru yerde, doğru zamanda kullanmasını bilelim.
Emoto, yazdığı kitabında birçok suyun donması sırasında sulara farklı sözler söylediğini ve sonrasında oluşan kristalleri gözlediğini aktarmaktadır. Bu kristallerin en güzel olanlarının, sadece güzel sözler işitenlerden; en çirkinlerinin ise kaba küfürler ve sert sözler işitenlerden oluştuğunu iddia etmiştir. Hatta iddialarını bir adım öteye götürerek, klasik müzik dinletilen suların daha güzel şekillere girdiğini, metal müzik dinletilenlerin ise çirkin kristaller oluşturduğunu iddia etmiştir.
Güzel söz söylemenin su molekülleri üzerinde ki etkisi doğru mudur bilmem. Ancak bildiğim bir şey var ki, güzel sözlerin çocukların güzel bir karakter geliştirmesinde ki rolü çok büyüktür.